19 Aralık 2010 Pazar

Arka Sıradakiler 138. Bölüm 26 Aralik Fragmani izleArka Sıradakiler 138. Bölüm 26 Aralik Fragmani izle

Arka Sıradakiler 138. Bölüm Fragmani izle, Arka Sıradakiler 26 Aralik Fragmani izle, Arka Sıradakiler 138 Bölüm Fragmani izle, Arka Sıradakiler 26 Aralik 2010 Fragmani izle, Arka Sıradakiler 26 Aralik Pazar Fragmani izle, 138. Bölüm Arka Sıradakiler Fragmani izle, 26 Aralik Arka Sıradakiler Fragmani izle, Arka Sıradakiler 26.12.2010 Fragmani izle

Arka Sıradakiler 138. Bölüm 26 Aralik Bölüm Özeti :

Filiz ve Meral korkunç kazanın ardından ölümle yüzyüze gelmiştir. Bu korkunç anda Filiz’in imdadına yetişecek kişi Oktay’dan başkası değildir. Oktay’ın Filiz’i bulup yardım etme çabaları yeni sorunlara sebeb olacaktır. Saffet olanların sorumlusu olarak gördüğü Filiz’den intikam almaya kararlıdır.

Zehra ve Ali birbirlerine askerden sonrası için söz verirler. Yüzük takmak isteyen çiftin planları beklenmedik olaylar nedeniyle bir türlü gerçekleşemez.

Yadigar, Kerem’i bulmak için herşeyini ortaya koymuştur. Arkadaşlarına vefa borcunu ödemenin tek yolunun Kerem’i saklandığı yerden çıkarıp, yakalamak olduğunu düşünmektedir. Oysa bu sırada Kerem, bir süre ortadan kaybolmaya karar vermiş ve yurtdışına kaçma planları yapmaya başlamıştır. Yadigar artık zamana karşı yarış halindedir.

Sibel’e güzel bir sürpriz hazırlamak için uğraşan İbo, Faruk ve arkadaşları yüzünden bu isteğini gerçekleştirmekte zorlanır. Faruk, Sibel’den vazgeçemez. Sibel’i deli gibi kıskanan Irmak onu huzursuz etmek için elinden geleni yapmaya başlar. Sibel için zor günler yeniden başlamıştır. Tayfa bu kez Sibel’i korumak için bir araya gelir. Sibel’in tüm çabalarına ragmen kavga kaçınılmazdır.

Büyük kavga sonrasında Yadigar’dan gelen haber arka sıradakileri bekleyen yeni olayların kapıda olduğunu göstermektedir.

5 Şubat 2008 Salı

Diş Hekimi Korkusu (Dentofobia)

Dişçi korkusu, psikolojik olarak dişçiye gitmekten korkma veya hoşlanmama ile dişçiye gitmeyi iğrenç bulma gibi mantıkdışı korkuları içerir. Bu korkular, dişçi koltuğunda geriye doğru yatırılma, ellerin veya diğer diş aletlerinin ağzın içine sokulması, (özellikle de dişçilikte sıkça kullanılan delici aletin), iğne korkusu ve kullanılan aletlerin steril olmayacağı düşüncesiyle, HIV ve hepatit gibi bulaşıcı çeşitli hastalık ve mikropların kapılabileceği korkularından oluşabilir. Aslında bu korkular bir bakıma kabul edilebilir korkulardır ve kişinin bu tür korkular içinde olmasında kendine göre haklı nedenleri de bulunabilir. Ancak her şeye rağmen, yaşantımızda her zaman için dişçiye gitme olasılığımızın bulunduğu ve hoşlanmadığımız bu gibi durumlarla karşılaşmak zorunda kalabileceğimiz gerçeği göz ardı edilmemeli ve hoşumuza gitmese de günün birinde bu duruma katlanmak zorunda kalabileceğimiz unutulmamalıdır.

Hepimizin bildiği ve bize önerildiği gibi sağlıklı bir gülüş için en az altı ayda bir olmak üzere bir diş hekimine giderek ağzımızı ve dişlerimizi kontrol ettirmemiz gerekmektedir. Ağız ve diş sağlığımız için olduğu kadar diğer organlarımızın sağlığı için de gerekli olan bu durum, bazılarımız için büyük bir korku ve endişeye yol açmaktadır. Bu korku ve endişe; değil diş hekimine gitmek bu düşüncenin akla getirilmesiyle dahi yaşanabilmekte ve kişide panik hali yaratabilmektedir. Diş hekimine gidildiğinde yapılacak işlemlerin zihinsel olarak deneyimlenmesi dahi bu kişiler için son derece korkutucu olabilmektedir. Bu kişiler ve dişçi korkusu olan diğer kişilerin büyük çoğunluğu daha önce dişçi koltuğunda çeşitli kazalar geçiren ya da olumsuz deneyimler yaşayan kişilerdir. Bu nedenle aynı durumun yeniden yaşanabileceği endişesi, korkunun devamına neden olmakta ve kişilerin bu olayları hatırlamasıyla da korku hali ortaya çıkmaktadır.

Yaşanan bu aksilikler ve olumsuzlukların yanında tedavi sırasında ve sonrasında ortaya çıkan ağrı ya da diğer çeşitli problemler dişçi korkusunun kaynağını oluşturabileceği gibi hiçbir deneyim yaşanmadan yalnızca başkaları tarafından anlatılan dişçi hikayeleri ve bu tür duyumlar ile de dişçi korkusu geliştiren kişiler bulunmaktadır. Bu durum kişilerin dişçiye gitmelerini engellediğinden ortaya çok daha ciddi diş sorunları çıkmakta ve giderek büyüyen sorunlar nedeniyle de dişçiye gitmek zorunda kalan kişiler daha uzun süre ve daha çok sayıda tedavi işlemlerine maruz kalmaktadır. Bu işlemlerin diş problemine bağlı olarak uzaması ve kişiye sıkıntı vermesi de dişçi korkusunu pekiştirmektedir.

Hasta bu korkusundan dişçisine önceden söz edebilir ve korkularının kaynağı ile nedenleri konusunda doktoruyla konuşabilirse çok çeşitli nedenlerle ortaya çıkabilen ve çok çeşitli korkuları da içeren (iğne korkusu, kan görme korkusu, ağrı duyma korkusu, hastalık ya da mikrop kapma korkusu vb.) dişçi korkusunun üstesinden gelebilmek çoğunlukla mümkün olabilmektedir. Aksi halde yaşanan. korkular konusunda hastası ya da hasta yakınları tarafından önceden bilgilendirilmeyen doktorun bu durumu kendiliğinden anlaması beklenemeyeceğinden fobik hastaya bu anlamda yaklaşımında korkusu olmaya diğer hastalara göre hiçbir farklılık olmayacak ve hasta korkusuyla baş etmede zorluklar yaşayabilecektir. Üstelik bu korku hem paylaşılmadığı hem de bu konuda doktordan yardım alınmadığı için giderek şiddetlenebilecektir. Diş tedavisinden önce bu korkunun mutlaka yenilmesi ve paylaşılması gerekmektedir.

Bazı durumlarda hastanın dişçi korkusu tedavi sırasında ortaya çıkabilir ve dolayısıyla bu korku ancak tedavi başladığında fark edilebilir. Bu geciken fark etmenin hastanın tedavisi konusunda çeşitli alternatiflerin araştırılmasında ve geliştirilmesinde de gecikmelere yol açabileceği unutulmamalıdır.

Hemen hemen tüm diş hekimleri dişçi korkusu yaşayan hastalarla çalışmak durumunda kalmışlar ya da kalacaklardır. Aynı şekilde siz ya da bir yakınınız bu korkuyu halen taşıyor olabilir ya da günün birinde bu korkuyla siz ya da bir yakınınız karşılaşabilirsiniz. Böyle durumlarda atılması gereken ilk adım diş hekiminden randevu alınırken bu korkudan söz edilmesidir. Bu adım alınacak randevu saatinin en uygun bir zaman için ayarlanmasını sağlayacak dolayısıyla randevu hem doktor hem de hasta için daha uygun bir hale getirilebilecektir. ikinci olarak yapılması gereken, hastanın korkuları konusunda hekimiyle açık bir şekilde konuşmasıdır. Hasta, diş hekiminden neden korkuyor ve bu konuda neler yapılabilir? Korku ve kaynakları konusunda doktorla hastanın konuşması ve bu anlamda alınacak önlemlerin yanı sıra yapılabilecek değişiklikler konusunda ortak kararlar alınması korkunun yenilmesinde önemli yararlar sağlayacaktır. Ayrıca unutulmaması gereken. bir başka konu da dişçi korkusu olan hastaların daha önceden tanıdıkları ve iyi bir iletişim kurdukları doktorları tercih etmeleridir. Tanıdık bir doktorla çalışmak yabancı bir doktorla çalışmaya göre daha rahatlatıcı ve gerilimi azaltıcıdır.

Diğer yandan, özel olarak dişçi korkusu olan hastalarla çalışan diş hekimlerinin bulunduğu da bilinmelidir. Bu alanda çalışan ve deneyimi olan diş hekimlerinin seçilmesi hasta açısından kolaylıklar sağlayabileceği gibi diş hekimi açısından da kolaylık sağlayacaktır. Bunun için önceden bir araştırma yapılabilir. Dişçi korkusu çok sık yaşanılan ve pek çok kişinin başına gelen bir durum olduğundan bu alanda çalışan kişilere ulaşmak çok da zor olmayacaktır. Diğer yandan bazı diş doktorlarının dişçi korkusu olan hastalarla çalışmak istemedikleri de bilinen bir gerçektir. Bu nedenle randevu alınırken dişçi korkusundan mutlaka söz edilmelidir.
Dişçi korkusunda göreceli olarak diğerlerine göre sonuçlandırılması daha kolay olan bazı korkular vardır. Bu korkular belirlendikten sonra bazı önlemler alınabilir ve korku ortadan kaldırılabilir. Örneğin; diş hekimliğinde kullanılan delici aletin çıkardığı sesten rahatsızlık duyanlar için tedavi sırasında walkman kullanılması önerilebilir. Bu yolla aletin çıkardığı ses müzik sesiyle bastırılacağı için korku nedeni ortadan kaldırılmış olur.

Pis kokular ve yabancı kokular nedeniyle oluşan korkuları gidermede arama terapi uygulanabilir.

Diğer yandan Diş hekimi ya da asistanının hastaya yumuşak bir biçimde teması, sıcak ve içten tavrının yanı sıra sakinleştirici konuşmaları. da duyulan gerginliği gidermede yardımcı olabileceği gibi duyulacak ağrıyı hafifletmede de yardımcı olabilir. Bazı durumlarda ise meditasyon denenebilir.

Yine çok heyecanlı kişiler için çeşitli relaksasyon yöntemleri kullanılabilir ve hastaya gevşeme eksersizleri öğretilebilir.

Diş hekimi tarafından hastaya tedavi sırasında yapılacak olan işlemler.adım adım anlatılabilir ve ağrı duyulduğunda hastanın elini kaldırılarak haber verilmesi istenebilir. Böylece hastaya işlemin ağrı duyulduğu anda kesilebileceği garantisi verilerek korku azaltılabilir.

Bazı insanların ise daha ciddi korkuları olabilir. Bu durumlarda oral veya damardan sakinleştiriciler verilmesi gerekebileceği gibi bazen genel anestezi dahi gerekli olabilir. Ayrıca psikoterapinin yanında hipnoz kullanılarak bu korkuların yenilmesinde yardımcı olunabilir. Bunun için diş hekimi ile diğer bazı alanlardaki doktorların ve psikoloğun işbirliği yapmaları gerekmektedir.

Burada önemli olan, öncelikle hangi tekniğin hasta için uygun olduğuna karar verilmesi ve o tekniğin uygulamaya konulmasıdır. Hasta dişçi koltuğuna oturduktan sonra bu konuda yaşanacak kararsızlıklar hastanın ya da hekimin tedaviden vazgeçmesine yol açabilir ve hastaya gitmesi için izin verildiğinde de dişten kaynaklanan sorunlar daha da artabileceği gibi hasta daha sıklıkla diş hekimine gitmek zorunda kalabilir. Bu durumda hasta çok daha çeşitli işlemlerden geçmek durumunda kalabilir. Bu nedenle dişçi korkusu ya da dişçiye gitme korkusu mutlaka yenilmelidir.

Doğum Kontrol Yöntemleri

Doğum Kontrol Yöntemleri
Tüm aileler ve bireyler kendi doğurganlık davranışları konusunda doğru bilgiye dayalı, bilinçli ve gönüllü bir seçim yapmalıdırlar. Böylece istemedikleri gebeliklerden sağlıklı ve etkin bir biçimde korunabilirler.

A-Doğal Yöntemler
Doğal aile planlaması çiftlerin doğurganlık bilinci ile gebeliği önlemeyi ya da oluşturmayı sağlayan bazı kuralları birlikte uygulaması olarak tanımlanır. Dünya Sağlık Örgütü, doğal aile planlamasını, manstrüel sişkusun (adet sişkusu) fertil ve infertil dönemlerinde, doğal belirti ve semptomları gözleyerek gebeliğin planlanması ya da gebeliğin önlenmesi yöntemleri olarak tanımlamıştır.

Doğal Yöntemlerin Etkinliği %75’dir.

1. Servikal Mukus Yöntemi (Rahim Ağzı Salgısı)
Kadın vajinadaki salgıyı kontrol eder. Gözlemini ve salgının eldeki hissini her gün kaydeder. Ovülasyon (yumurtlama) yaklaşırken mukus artar, incelir ve rengi berraklaşır. Daha elastik ve kaygan olur. İki parmak arasında yavaşça uzatılabilir. Bu tür mukus spermlerin yaşamsını ve yumurtaya doğru ilerlemesini sağlar. Ovülasyondan önce ve sonraki dönemlerde mukus azalır ve yapışkan bir hal alır. Vajen kuru hissedilir. Mukusun arttığı bu dönemde cinsel perhiz yapılır.

2. Bazal Vücut Isısı Yöntemi
Ovülasyondan sonra salgılanan pregesteron hormonu ısı arttırıcıdır. Yeni vücut ısısını 0,2 ?C ile 0,5 ?C arasında yükseltir ve bir sonraki menstrüasyona kadar yüksek ısıda tutar. Bu yükselişe termalleşme denir ve bu da bazal vücut ısısı yönteminin temelidir. Ovülasyon denime, vücut ısısını izleyerek saptanabilir.

Cinsel perhiz, menstrüel kanamanın ilk gününden, ısı artışının saptandığı 3. günün sonuna dek sürdürülmelidir. Isı çizgisinin üstünde 3 ısı kaydedene kadar beklenmelidir. Bir sonraki menstrüel kanama başlayana kadar cinsel perhize ara verilir.

Bu yöntem tek başına kullanılmamalıdır. Servikalmukus ve/veya servikal palpasyon (elle muayene) yöntemleri ile birlikte kullanılmalıdır.

3. Servikal Palpasyon (Rahim Ağzını Parmakla Muayene) Yöntemi
Kadın kendi kendini elle muayene ederek, servikal (rahim ağzı) kenarındaki değişiklikleri tanımlayabilir. İnfertil (güvenli) dönemde serviks,dış ağzı kapalıdır ve elle kolayca ulaşılır. Yaklaşan yumurtlama (ovülasyon) ile birlikte ostrojen harmonu düzeyi yükseldikçe serviks yumuşar. Yukarı doğru çekilir ve dış ağızı açılır. Ovülasyondan ortalama 4-5 gün nce yumuşamanın başlaması belirgin hale gelir. Elle rahim ağzı daha zor ulaşılır bir hal alır ve ele gelince de yumuşaktır. Eşler servikste ilk değişikliklerin belirlendiği andan, serviksin kolayca hissedildiği, sert olduğu ve ağzının kapalı olduğu zamana kadar cinsel ilişkide bulunmamalıdır.

4. Takvim Yöntemi
Kadının bir periyodu 30 gün kabul edilirse ovülasyon adetin başlangıcından 16-18 gün sonradır. Buna göre adetin başladığı gün birinci gün olursa, adetin başlangıcından sonraki 14 ile 21. gün arası döllenme için en riskli dönemi oluşturmaktadır. Bu dönemde cinsel ilişkiden kaçınılmalıdır. Menstrvel sişkusun süresinin tam bilinememesi ve bir çok nedenden de etkilendiği için güvenli bir yöntem değildir ve kullanılmamalıdır.

5. Geri Çekme
Cinsel ilişki sırasında erkeğin cinsel organının, boşalmadan önce vajenden çıkartılıp, meninin vajen dışına boşaltılmasıdır. Başarı oranı %75’dir. Başarı ile uygulandığında bile kadında ve erkekte psikolojik ve fizyolojik sorunlar ortaya çıkabilmektedir.

6. Vajinal Yıkama
Bazı kadınlar, vajina duvar ve kanalındaki spermleri yıkayıp atma düşüncesi ile cinsel ilişkiden hemen sonra vajinayı su ile yıkamanın gebeliği önlediğine inanır. Bu yöntem doğum kontrol yöntemi olarak tamamen etkisizdir. Çünkü spermlerin birkaç saniye içinde servikal mukusa geçebilirler.

B- Emzirme ve Gebeliğin Önlenmesi
Adet kanaması olmadıkça emzirmeyle gebelikten korunma yöntemi olarak tanımlanan bu yöntem özellikle doğumdan sonraki ilk aylarda, süt veren kadınların, belli koşullarla doğal olarak doğurgan olmadığı düşüncesine dayanır. Emzirmenin her koşulda gebelikten korumadığı bilinmelidir. Belli koşullarda ve belli süre için emzirme ile korunabilinir. En fazla 6 ayı düzenli emzirme ve adet görülmemesi koşullarında emzirme, kadının bu dönemde yeniden ovülasyona ve adet görmesini geçiktirir. Etkinliği %85’dir.

C- Bariyer Yöntemler
Spermin rahim boşluğuna geçmesini engelleyerek gebelikten korurlar. Bariyer yöntemleri güvenlidir, yan etkileri yoktur, birlikte kullanımı etkinliklerini arttırır. Kondom (prezervatif), dioatrem ve spermisitler bu yöntemlerdendir.

1. Kondom
Cinsel ilişki sırasında penise takılan bir kauçuk kılıftır. Spermin vajinaya girmesini engeller. Sperisitler ile birlikte kullanılması etkinliğini arttırır. Doğum kontrolü dışında, AIDS ve diğer cinsel yolla bulaşan hastalıkların yayılmasını önler.

2. Diyafram
Diyafram rahim ağzını örten, kenarları daha sert, kauçuk bir araçtır ve servikal açıklığa uygulanan spermisit jel ya da krem ile birlikte kullanılır spermisit madde diyafram tarafından fiziksel olarak engellemeyen spermleri öldürür.

3. Spermisitler
Vajinal spermisitler, spermlerin servikse ulaşmadan etkisiz hale getirilmeleri için vajinaya konur. Köpük, tablet, krem şeklinde bulunurlar. Diğer doğum kontrol yöntemlerine göre etkinliği daha azdır. Etkinliğini artırmak için kondom veya diyafram ile birlikte kullanılmalıdır.

D-Oral Konto Septitler (Doğum Kontrol Hapları)
Doğum kontrol hapları şunlardır;
- kombine doğum kontrol hapları
- Yalnız prefesteron içeren haplar (mini haplar)
- Ertesi gün hapı

1. Kombine Doğum Kontrol Hapları
Çok güvenilir bir doğum kontrol yöntemidir. Östrojen ve progesteron hormonları birlikte bulunur. Ostrojen, yumutlamayı (ovulosyonu) baskılar ve döllenmiş yumurtanın gelişmesini engeller. Progesteron rahim ağzı sıvısının azaltıp kıvamının artmasına neden olarak spermlerin geçişini engeller. Etkinliği%99,9’dur. En etkili yöntemdir. Her gün hormon içeren haplardan bir tane alınır. Kullanımı kolaydır. Yumurtalık ve rahim kanseri riskini azaltır, iyi huylu meme hastalıklarını azaltır. Kemik erimesi riskini azaltır. Hap kullanmaya son verdikten sonra doğurganlık yeteneği tekrar devam eder. Kullanmaya başlamadan önce gebelik testi ile gebelik olup olmadığı saptanmalıdır. Meme kanseri, kan pıhtılaşması olanlarda, kalp hastalarında, karaciğer hastalarında kullanılmamalıdır. 6 aylıktan küçük bebek emzirenlerde, sigara içenler, şeker hastalığı, yüksek tansiyon, migren, depresyon tanısı olanlarda ise kontrol altında kullanılmalıdır.

2. Yalnız Progesteron İçeren Haplar (Mini Haplar)
Ostrojen içermezler ve kombine doğum kontrol haplarına göre daha az progesteron içerirler. Kadında doğal olarak oluşan rahim ağzı sıvısını kalınlaştırarak spermin geçişine engel olur ve yumurtlamayı %50 oranında engeller. Etkinliği %96’dır. Her gün aynı saatte alınmalıdır. Emziren kadınlarda kullanılabilir. Ostrojenin yan etkilerinden dolayı kombine doğum kontrol hapı kullanmayan kadınlarda kullanılabilir.

3. Ertesi Gün Hapı
Ertesi gün hapı doğum kontrol yöntemi değildir. Korumasız cinsel ilişkiden sonra, sürdürülmesi kesinlikle istenmeyen gebeliklerin, döllenmiş yumurtanın rahim yüzeyine yerleşmesinden önce önlenmesidir. Tecavüz gibi zorunlu durumlarda başvurulan bu haplar, kullanacak olan kişiye marka belirtilmeden ve paketinden çıkarılarak verilmelidir.

E-Enjete Edilen Doğum Kontrol İlaçları
Pregesteron içeren ilaçlardır. Ovülasyonu (yumurtlama) engeller. Ayrıca, spermin rahime girmesini engelleyen kalın bir servikal mukus da oluştururlar. 3 ayda bir kullanılırlar. Geçici kontrosptit yöntemlerinin en etkililerinden biridir. Adet düzensizlikleri yapabilir. Yumurtalık kanserine karşı da koruyucudur. Ciddi bir tıbbi sorunla karşılaşılmadıkça süresiz kullanılabilir. Hamile olan, karaciğer hastalığı, damarlarında pıtılaşma, meme kanseri, nedeni bilinmeyen kanamalarda kullanılmamalıdır.

F-Deri Altı İmplantleri
Beş yıl süreyle korunma sağlayan etkili, uzun süreli ve geri dönüşümlü bir doğum kontrol yöntemidir. Yapay hormon içeren yumuşak silikondan yapılmış altı ince ve esnek kapsül kadının üst kolunun iç kısmında derinin hemen altında küçük cerrahi bir girişimle yerleştirilir vücuda yavaş yavaş hormon salgılar. İçinde prefesteron hormonu ovülasyonu (yumurtlama) baskılayarak ve servikal mukusu, sperm geçişini engelleyecek biçimde kalınlaştırıp azaltarak gebeliği önler. En etkili doğum kontrol yöntemlerinden biridir gebelerde. Karaciğer hastalığı damarda pıhtılaşması olanlarda meme kanserinde kullanılmaz.

G-Rahim İçi Araçlar (RİA)
Günümüzde RİA, dünyada en yaygın olarak kullanılan geri dönüşümlü, uzun süre etkili doğum kontrol yöntemidir. Türkiye’de en çok Bakır T390A RİA kullanılır. Şekli T harfine benzer.

RİA rahim içine yerleştirilir, genellikle bakır ya da bir steroid hormon içeren, küçük plastik bir cisimdir. RİA spermin üst genital yollara ulaşmasına, yumurtanın (ovum) hareket etmesine engel olarak döllenmeyi engeller. Cinsel ilişkiyi etkilemeyen, güvenli ve çok etkili bir yöntemdir. Emziren kadınlar içinde uygundur.

RİA çıkarılıncaya kadar rahimde durur. Kendiliğinden düşerse vajinadan atılır. Rahim ağzında yara ya da kansere neden olmaz. Yerinde olup olmadığı klavuz ipi yoklanarak anlaşılır. 8 yıl kadar kullanılabilir. Cinsel yolla bulaşan (AİDS gibi) hastalıklara karşı koruma sağlamaz.

Kadının hamile olmadığından emin olunduğunda adet süresi boyunca herhangi bir zamanda uygulanabilir.

H-Gönüllü Cerrahi Sterilizasyon
Gönüllü cerrahi sterilizasyon (kısırlaştırma) bütün dünyada kabul gören ve giderek yaygınlaşan bir aile planlaması yöntemidir. Baka çocuk istenmeyen ve doğurganlıklarını sona erdirmek isteyen çiftler için en güvenli yöntemlerden biridir. Doğurganlığı kalıcı olarak sona erdiren 18 yaşını doldurmuş olan herkese rızası ile, evliyse eşinin de onayı alınarak işlem yapılabilir. Kadında tüp ligasyonu (tüplerin bağlanması), erkekte vazektemi (sperm kanallarının bağlanması) şeklinde yapılan işlem, eğer istenilirse mikro cerrahi yöntemler ile düzeltilip, geriye dönüş de sağlanabilir. Ancak tekrar bu düzeltme işlemleri çok pahalı, zaman alıcı ve kesin sonuç garanti edilemez. Kadında tüp ligasyonu (tüplerin bağlanması) cinsel işlevleri etkilemez. Her iki tüp bağlandığı için yumurtalıktan gelen yumurta rahime ulaşamaz ve döllenmede engellenmiş olur.

Erkekte uygulanan vazektemi (sperm kanalının kesilip bağlanması) yönteminde spermin mekanik olarak dışarı ulaşması engellenmiş olur. Erkekte cinsel istek ve tenksiyonlar yönünden bir bozukluğa neden olmaz. Geri dönülmesi güçtür, kalıcı bir yöntem olarak kabul edilmelidir.

Kadın Sağlığı ve Çalışma Hayatı

Üreme sistemleri ile ilgili farklar dışında, kadın ve erkek işçilerin zararlı iş koşullarından ve bunları kontrol önlemlerinden aynı şekilde etkilendiğine dair yaygın bir yanlış anlayış vardır. Kadınlar ve erkekler çoğu kez aynı hastalıktan etkilenirken, fiziksel, metabolik, hormonal, fizyolojik ve psikolojik olarak faklılık gösterirler. Örneğin, kadınların ortalama beden ve kas kütlelerinin daha küçük olması nedeniyle kişisel koruyucu giysilerin ve araçların ölçülerine uygun olup olmadığına dikkat etmek gerekir. Aynı şekilde, ortalama beden kütlesinin erkeklerden daha küçük olması kadınları alkolün karaciğer ve santral sinir sistemi üzerine etkileri açısından daha duyarlı kılar.

Çalıştıkları iş türleri, yaşam biçimlerini etkileyen sosyoekonomik ortam ve sağlığı geliştirme programlarına katılım ve yanıt açısından da faklılıklar gösterirler. Son zamanlarda bazı değişiklikler olmasına rağmen, kadınlar genellikle sıkıcı derecede rutin ve tekrarlayıcı kazalara maruz kaldıkları işlerde çalışıyorlar. Ücret eşitsizliği yaşıyor; ev işleri, çocuk ve yaşlı bakımı gibi erkeklerin aynı derecede paylaşmadığı sosyal sorumluluklar taşıyorlar.

Gelişmiş ülkelerde kadınların beklenen yaşam süresi, hemen her yaş grubunda, erkeklerden uzundur. Beklenen yaşam süresi 45 yaşındaki bir Japon kadın için 37.5 yıl, İskoç kadın için 32.8 yıl iken diğer birinci dünya ülkelerinden kadınlar için de bu sınırlar arasındadır. Bu gerçekler kadınların sağlıklı olduğu gibi bir algılamaya neden olur. Bu "extra" yılların, çoğu önlenebilir olan kronik hastalıklar ve sakatlıklarla geçirildiği gerçeği ise gözden kaçırılmaktadır. Birçok kadın karşılaştıkları sağlık risklerinden, dolayısıyla bu risklerin kontrolü ve ciddi hastalık ve kazalardan korunma yöntemlerinden haberdar değildir. Örneğin, birçok kadın meme kanseri riskinin fakındayken, zaman içinde kadınlarda majör ölüm nedeni haline gelen kalp hastalıklarının ve primer olarak sigara kullanımındaki artışa bağlı olarak ki koroner arter hastalıkları için de majör risk faktörüdür. artış gösteren akciğer kanserinin farkında değillerdir.

Amerika Birleşik Devletleri'nde, 1993 yılında, 2500 erişkin kadın ve 1000 erişkin erkekle görüşülerek yapılan ulusal bir araştırma (Harris ve ark.1993) kadınların ciddi sağlık sorunları yaşadıklarını ve gerekli tıbbi yardıma ulaşamadıklarını göstermiştir. Araştırma sonuçlarına göre, her on kadından üç veya dördünün uygun klinik koruyucu hizmet almamaları nedeniyle tanısı konulmamış, tedavi edilebilir hastalık riski taşıdığı saptanmıştır. Koruyucu hizmet almamalarının nedeni, sağlık sigortalarının olmaması veya doktorlarının test yaptırmalarını ve araştırmanın gerekli olduğunu söylememesidir. Ayrıca, araştırmaya katılan önemli sayıdaki kadının kişisel doktorlarından memnun olmadıkları görülmüştür: on kadından dördü (erkeklerin iki katı) doktorun kendilerini ciddiye almadığını ifade etmiş ve % l7’sine (erkeklerde % 10) problemin "kafasında" olduğu söylenmiştir.

Ruhsal hastalık oranları kadınlar ve erkekler için kabaca aynı iken hastalık türleri değişmektedir: kadınlarda depresyon ve anksiyete bozuklukları daha sık görülürken erkeklerde madde ve alkol bağımlılığı ve anti sosyal kişilik bozuklukları sıktır (Glied ve Kofman 1995). Erkekler genellikle ruh sağlığı uzmanlarından yardım alırken, kadınlar sıklıkla birinci basamakta tedavi edilmekte ve çoğu ihtiyaç duydukları ilgiyi görememektedir. Kadınlar, özellikle yaşlı kadınlar, fazla oranda psikotropik ilaç reçetesi almakta ve bu durum psikotrop ilaçların muhtemelen aşın tüketildiği konusundaki kaygıyı arttırmaktadır. Çok sık olarak, önlenebilir ve tedavi edilebilir sorunlardan ve stresten kaynaklanan zorluklar, sağlık çalışanları, aile üyeleri, şefler ve çalışma arkadaşları ve hatta kadınların kendileri tarafından "ay hali' veya "yaşam değişikliği" yansıması olarak tanımlanmakta ve tedavi edilmeden bırakılmaktadır.

Saydığımız koşullar, kadınların yaşlı ya da genç olsun bedenlerini tanıdıkları ve onun nasıl işlediğini bildikleri varsayımıyla birleşmektedir. Bu varsayım doğruluktan uzaktır. Bu konuda yaygın bir ihmal ve eleştirilmeden kabul edilmiş yanlış bilgilenme söz konusudur. Çoğu kadın bilgisizliğini açıklamaktan utanmakta ve "normal" veya basit açıklamaları olan semptomlar nedeniyle kaygı taşımaktadır.

Kadınlar, çalışma yaşamının büyük bir kısmında işgücünün %50'sini oluşturduğuna ve bazı sektörlerde daha fazla yer aldıklarına göre; önlenebilir ve düzeltilebilir sağlık sorunları sağlıkları, üretkenlikleri ve çalıştıkları şirketler üzerinde belirgin ve ortadan kaldırılabilir bir yük doğurmaktadır. Bu yük, kadınlar için düzenlenmiş bir işyeri sağlık geliştirme programı ile belirgin şekilde azaltılabilir.

Kadın Sağlığını Geliştirmek için İşyeri Programı

Sağlık bilgisinin büyük bir kısmı gazeteler, dergiler ve televizyon kanalıyla edinilmektedir. Fakat bu bilgilerin çoğu eksiktir ve belli ürünlerin ve hizmetlerin tanıtımı için uyarlanmıştır. Medya, genellikle, tıbbi ve bilimsel gelişmelerin tanıtımında, cevaplandırdığından daha çok soru sormakta ve hatta gereksiz gerginliklere yol açmaktadır. Sağlık çalışanları hastanelerde, kliniklerde ve özel muayenehanelerde hastanın semptomları ile bağlantılı olmayan önemli sağlık konuları ile vakit harcamamak içiıı hastanın verilen bilgileri anlayabilecek bir altyapıya sahip olup olmadığından emin olmak konusunu çoğu kez eksik bırakmaktadırlar.

İyi düzenlenmiş bir işyeri sağlık geliştirme programı, kesin ve tam bilgilenme, grup içinde ve bireysel görüşmelerde soru sorabilme fırsatı, klinik koruyucu hizmetler, sağlık geliştirme etkinliklerine katılını fırsatı, hastalık ve sakatlıkları asgari düzeye çekebilmek
için danışmanlık hizmetini içermelidir. İşyeri, sağlık deneyimlerinin ve bilgilerinin paylaşımı için hele de sağlık sorunları iş koşulları ile bağlantılıysa ideal bir ortamdır. Sağlıklı yaşam biçimine ulaşılması ve sağlık geliştirici etkinliklere katılım için çalışma arkadaşlarının varlığı ek bir motivasyon sağlar.

Kadınlara yönelik programlar büyük bir çeşitlilik göstermektedir. Ernst ve Young adlı büyük bir firma, Londra’daki çalışanları için dışarıdan gelen bir konsültan tarafından düzenlenen Kadınlar İçin Sağlık Seminerleri organize etmiştir. Seminerlere tüm düzeylerden çalışanlar katılmış ve çok memnun kalmışlardır. Katılan kadınlar sunumlarının biçimini belirleme konusunda serbest bırakılmıştır. Konsültan dışarıdan geldiği ve çalışma statüleri için bir tehdit oluşturmadığı için, birlikte kadın sağlığı hakkında kafalarının karışık olduğu birçok konuyu tartışmış ve açıklığa kavuşturmuşlardır.

İngiltere'de BUPA (British United Provident Association) Sağlık Merkezleri 35 bağlantılı ancak coğrafi olarak ayrı birimde gezici sağlık üniteleriyle binlerce kadına hizmet vermiştir. Kadınların büyük bir çoğunluğu sağlık geliştirme programlarına işverenleri tarafından gönderilmiş, geri kalanlar bağımsız olarak katılmışlardır.

BUPA, en azından İngiltere'de, sadece kadınlara koruyucu hizmet veren muhtemelen ilk kadın sağlığı merkeziydi. Hastane bazlı ve bağımsız kadın sağlığı merkezleri yaygınlaşmakta ve varolan sağlık sistemi içinde yeterli hizmet alamayan kadınlar için bir çekim merkezi oluşturmaya başlamaktadır. Prenatal ve obstetrik hizmetler yanında özellikle koruyucu hizmetlere önem veren birinci basamak sağlık hizmeti sunulmaktadır.

Johns Hopkins School of Hygiene and Public Health'den araştırmacılar tarafından, Commonwealth Foundation desteğiyle yapılan, 1994 yılı Kadın Sağlığı Merkezleri Ulusal Araştırmasına göre ABD'de 3600 kadın sağlığı merkezi vardır (Weisman 1995). Bunların %71'i primer olarak rutin jinekolojik muayene, Pap testi ve aile planlaması hizmeti verirken; %82'si gebelik testi ve kürtaj danışmanlığı; %5O'si kürtaj; ayrıca cinsel yolla bulaşan hastalıkların tespiti ve tedavisi, meme muayenesi ve kan basıncı kontrolü hizmetleri verilmektedir. Bu merkezlerin birçoğu çevresindeki işyerlerinin kadın çalışanlarına işyeri kadın sağlığını geliştirme programları çerçevesinde hizmet sunmaktadır.

Verilen hizmet türü ne olursa olsun, kadın çalışanlar için işyeri sağlık geliştirme programının başarısının sırrı sadece sunulan bilgi ve hizmetin güvenilirliğinde değil, daha önemlisi, sunuluş biçiminde yatmaktadır. Programlar kadınların yaklaşımları, anlayışları ve aynı zamanda kaygıları dikkate alınarak belli bir duyarlılıkla hazırlanmış olmalıdır. Bir yandan destekleyici olmalı ve hizmeti bir lütufmuş gibi sunmamalıdır.

Kadınların Sağlığı ve Çalışma Yaşamları

Kadınlar ücretli işgücü piyasasında kalıcıdır. Hatta birçok endüstrinin temel işgücünü oluşturmaktadır. Erkeklerle her açıdan eşit uygulamalarla karşılaşmalıdırlar. Sadece bazı sağlık deneyimleri açısından farklılık gösterirler. Sağlık geliştirme programı kadınları bu farklılıklar konusunda bilgilendirmeli; ihtiyaç duydukları ve istedikleri sağlık hizmeti türüne ve kalitesine ulaşmaları için güçlendirmelidir. Şirketler ve yöneticiler kadınların çoğunun önemli kadın hastalıkları yaşamadıkları, yaşayan küçük bir kısım için de önleme ve kontrolün mümkün olduğu konusunda eğitilmelidir. Kadın hastalıkları, çok nadir olgular dışında ve benzer hastalıkları olan erkeklerden daha sık olmayacak düzeyde, kadınların tam katılımı ve etkin iş performansının önünde engel oluşturmamaktadır.

Birçok kadın yönetici bulundukları yüksek pozisyonları sadece işlerinin mükemmel olmasından dolayı değil, aynı zamanda hiçbir kadın hastalığı yaşamadıklarından dolayı elde etmişlerdir. Bu durum bazı kadın yöneticilerin bu tür sorunları yaşayan kadınlara karşı daha tahammülsüz ve destekleyici olmayan bir tavır sergilemelerine yol açabilir. Görünen o ki, işyerinde kadınların yükselmelerinin önündeki engellerden biri de kadınların kendileridir.

Kadın sağlığı konularına ve sorunlarına odaklanan ve onları uygun duyarlılık ve bağlantı ile yönlendiren bir işyeri kadın sağlığı geliştirme programının sadece çalışan kadınlara değil, aynı zamanda onların aileleri, toplum ve çalıştıkları işyerlerine de faydası vardır.

Böbrek Nakli

Böbrek Nakli;
1. Canlı vericiden (Yakın ve uzak akraba, eş)
2. 2. Kadavradan
olmak üzere iki kaynaktan yapılır.

Transplantasyon sonrası böbrek fonksiyonlarının hemen yerine gelmesi nedeniyle tüm fizik ve psikolojik bozukluklar düzelir. Ancak, takılan böbreğin vücutca reddi (Rejeksiyon) gibi ciddi bir sorunu da vardır.

Gerekli şartlara uyulmazsa rejeksiyon, transplante böbrek için her zaman bir tehlikedir.

Genel Bilgiler
Aralarında kan bağı olanlarda yapılan böbrek nakli çok kez alıcıda iyi uyum gösterir. Alıcı ve vericinin çok iyi incelenmesi bu başarıyı artırmaktadır. Bu nedenle canlıdan yapılan nakillerin başarı oranı daha fazladır. Son yıllarda tedaviye eklenen yeni ilaçlar kadavradan yapılan nakillerin de başarı oranını artırmıştır. İlaç tedavisi ile düşmeyen tansiyon, iltihap kaynağı olan böbrekler varsa bunlar transplantasyondan 3 4 hafta önce ameliyatla çıkarılır.

BÖBREK TRANSPLANTASYONU
Son evre böbrek yetmezliğinin en uygun tedavi şekli böbrek transplantasyonudur.

Böbrek transplantasyonunda iki organ kaynağı vardır.

1. Canlı verici
2- Kadavra

Canlı Vericiler
1. Derecede akrabalar (Anne, baba, kardeş ve çocuklar)
2. 2. Derecede akrabalar (Hala, amca, dayı, teyze) ve akraba olmayan uygun vericiler (B5 gibi) dir

Kadavra Verici : Beyin ölümü olan sistemik bir enfeksiyon ve kanser vb. olmayan kişilerdir

Kadavra ve canlı vericilerde A-B-0 kan grubu uyumu ve doku ila negatif crossmatch (Rh Faktörü önemli değildir) uyumu gerekir.

Canlı vericilerde, 1 ve 2 antigen uyumsuzluğu (Mismatch) varsa vericiler kabul edilebilir.

Kadavrada ise HLA B ve DR den birer antigen uyumu ile negatif Crossmatch yeterli uyum sayılır.

Transplantasyon öncesi alıcı ve vericilerin tüm tetkikleri tamamlanıp, böbrek transplantasyonunun yapılmasına karar verildiğinde alıcı ve verici hastaneye yatırılır Ameliyattan üç gün önce alıcının bağışıklık sistemini baskılayan ilaçlara başlanır ve hasta izole edilir. (Tek başına bir odaya alınır)

Ameliyatta, böbrek, hastanın kasık bölgesine takılır.

(Arter, atardamar, Ven-toplardamar) bağlantıları bölgedeki damarlara yapılır, Üreter denen idrar kan ağızlaştırılır

Ameliyat sonrası tüm yaşam süresince devam edecek bağışıklık sistemini baskılayan ilaçlarla tedavi devam eder. Hasta ameliyat sonrası 2-3 hafta hastanede yatar, taburcu edildikten sonra periyodik kontrollere gelir.

BÖBREK NAKLİ YAPILAN HASTALAR İÇİN ACİL SORUNLAR KLAVUZU

Böbrek nakli olduğunuz üniteyi günün her saatinde arayabilirsiniz. Transplant koordinatörü size yapmanız gereken her şeyi açıklayacaktır.
r
1. Ateşiniz yükselirse
2. İlaçlarınızı karıştırır ve dozlarını unutursanız
3. Kısa zamanda aşırı kilo alırsanız (Her gün tartılmanız gereklidir. Bu vücudunuzda aşırı sıvı biriktiğini, idrarla atamadığınızı gösterir)
4. Tansiyonunuz aşırı yükselirse (150/90 ı geçerse)
5. Nefes almada zorluk, sıkışma hissi, kanlı köpüklü balgam, karın ağrısı, kusma, ishal, kanlı idrar ve idrar miktarında Azalma olması durumunda derhal ameliyat olduğunuz kliniği arayınız